Kaymaklı Özelleştirme Tatlısı
Özelleştirme, kısa ve öz olarak, bir milletin yastık altındaki parasını, altınını harcaması anlamına gelir.
Ve bu yüzden de bir ülkenin geleceğinin sigortasıdır. Bu kaynağın bir anda, kısa zamanda bozdurularak harcanması son derece zararlıdır. Torunlarımızın geleceğinin şimdiden, bizler tarafından tüketilmesi demektir. Bu yüzden de nerelere harcandığı önem kazanmaktadır.
Özelleştirmeye karşı değilim, gerekli hallerde ve kritik yatırımlar için yapılması gerektiğine inanırım.
Nedir bu gereklilikler:
- Özelleştirilecek kurum, devletin yönetiminde karsız, verimsiz ve hantaldır. Bu yapısıyla devlete külfet olmaktadır. Özel sektöre geçtiğinde daha verimli olabilecektir.
- Özelleştirilecek kurum, karlıdır, marka değeri yüksektir, ancak bu marka değeri sayesinde yıllar itibariyle (mesela önümüzdeki 10-15 yılda) elde edilecek kardan daha fazla fiyata satılabilecektir.
- Devlet olarak, özellikle teknoloji ve telekomünikasyon lisansları elinizdedir. Gelişen teknolojiler sayesinde sadece lisansı devrederek gelir elde edebileceksinizdir.
- Devlet olarak size çok da fazla faydası olmayan sektörlerde işletmeleriniz vardır. Bu işletmelerden kar ederek çıkmak istiyor olabilirsiniz.
- Devletin yüksek borçları sebebiyle gelire ihtiyacı vardır ya da yapılacak önemli projeler için yeni kaynağa ihtiyaç doğmuştur.
Bu gereklilikleri biraz daha açıktan sonra, özelleştirme sonrasının şartlarından bahsedeceğim.
Devletin işletmeci olduğu kurumlarda karlılık her zaman için ikinci, hatta üçüncü sıradadır.
1985’li yıllara kadar özelleştirmede en önemli kriter, özelleşecek kurumun stratejik önemi olup olmadığıydı. Bu nedenle Petkim, Tüpraş, Türk Telekom, Petrol Ofisi gibi şirketler milli ve stratejik önemleri sebebiyle özelleştirme kapsamına alınmazdı. Ama, bu tarihten itibaren bu kriter önemini kaybetti. Zaten saydığım tüm bu kurumların artık özelleşmiş olduğunu görüyoruz.
Çoğu kamu işletmesinin karsız olmasına, hatta zarar etmesine rağmen, sırf siyasi amaçlar nedeniyle kapatılmaz, özelleştirilmez. Bu tür kurumlar genelde oy deposu olarak görülür, iktidardaki parti kendi yandaşlarına, işletmenin genel müdürü kendi ailesine veya hemşerisine iş imkanı yaratmak için kullanır.
Liyakat olmadığı için işi bilmeyen insanların doldurulduğu bir devlet işletmesinin kar etmesi elbette beklenemez. İşte bu yüzden, özel sektöre geçtiğinde kar edeceği bilinen bu tür işletmeler özelleştirme kapsamına alınır. Özel sektöre geçtiğinde ise gerçekten kar etmeye başladığı da görülür.
Gelişen teknolojiler, özellikle lisans devirleri ile devletlere önemli kaynaklar sağlamaya başlamıştır. Cep telefonu lisansları, 3G lisansları, 4,5G lisansları, uydu kanal lisansları bunlara örnektir.
Bu tarz teknoloji lisansları hem yoktan kaynaklar yaratmakta hem de teknoloji geliştikçe yeni yeni lisans haklarının devri ile neredeyse süreklilik arzedecek şekilde bir gelir kaynağı yaratabilmektedir. 3G lisansından sonra, 4.5G için de ayrıca lisans verilerek yeni kaynaklar yaratılması gibi.
Bu arada, önemli bir enerji kaynağı olan HES’lerin lisanslarının geliri de unutulmamalıdır.
Özelleştirme Sonrası
Özelleştirme sonrasının en kritik süreci, özelleştirme gelirinin kullanımıdır. Çünkü özelleştirmenin, yukarıdaki gereklilikleri sağlaması sonrasında yapılacak doğru şey, elde edilen gelirin gerçekten faydalı işler için kullanılmasıdır.
Çünkü devletin elindeki önemli kurumlar ve varlıklar, o devletin yastık altındaki parasıdır, altınıdır. Bu kaynaklar, çok zor durumda kalındığında borç ödenmesi veya kritik projelerin finansmanı için kullanılmalıdır.
Büyüklerimizden örnek vereyim. Çünkü günümüzde, yastık altı altın alışkanlığı, artık alışkanlık olmaktan çıkmıştır. Çünkü günümüzde, elimizdeki kaynakları tüketme ve hatta kredi kullanarak tüketme alışkanlığı artmıştır.
Büyüklerimiz, yastık altında altın biriktirirler, ailenin veya aile fertlerinin maddi olarak sıkışması halinde, borçlarının ödenmesi için; emekli olduklarında ev almak için veya evlendirilecek çocukların düğün masrafları için kullanırlardı.
Yine büyüklerimiz, yastık altındaki altınlarını bozup tatile çıkmaz, akıllı cep telefonu almaz, lüks ve gereksiz harcamalar için kullanmazlardı.
Şimdi bu kültürümüzü özelleştirme konusuna adapte edelim. Ülkemiz, uzun yıllardır borç yükü altında olan, ihracatı ithalatını karşılamayan, gelişmekte olmaya çalışan bir ülke.
Bu özelliklerde olan bir ülke için özelleştirme, son derece kıymetli bir kaynak. Ancak bu gelirin ne için ve nerelere harcandığı önemli.
Bu kaynaklar, büyüklerimizin yaptığı gibi kritik işler için mi kullanıldı yoksa büyüklerimizin asla yapmadıkları mı yapıldı? Lüks ve gereksiz harcamalar için mi kullanıldı?
Özelleştirmeden 30 Yılda 70 Milyar Dolar
Yapılan bir araştırma, 1986’dan beri yapılan özelleştirmeler sonunda devletin kasasına giren yeni kaynağın 70 milyar dolar seviyesinde olduğunu gözler önüne seriyor. Özelleştirilen kurum sayısı 267.
Bu kapsamda 1986-2003 döneminde toplam 8 milyar 240 milyon dolarlık özelleştirme gerçekleştirilirken, en yüksek tutar 12 milyar 486 milyon dolar ile 2013 yılında elde edildi.
2016’da gerçekleştirilen özelleştirme uygulamaları tutarı ise 31 Temmuz itibarıyla 1 milyar 170 milyon doları buldu.
Orta Vadeli Programa (OVP) göre, bu yıl özelleştirme gelirlerinin 11 milyar lira olması beklenirken, söz konusu rakamın 2017’de 17,8 milyar lira, 2018’de 8 milyar lira, 2019’da da 6,5 milyar olarak gerçekleşmesi planlanıyor.
Bu önemli kaynak, borç ödemek, proje üretmek, kritik projeleri ve yatırımları finanse etmek için kullanılmış olsaydı, Türkiye şu anda ekonomik büyüklük olarak G-20 ülkeleri içinde, belki 2 basamak daha yükselmiş olabilirdi.
Ama görünen o ki bu kaynak, hiçbir şekilde istihdam sağlayıcı, üretim yaparak hem ihracatımızı artırıcı hem de ithalatımızı azaltıcı projelere harcanmamış.
Daha çok otoyol, stadyum, bina yapmak için kullanıldığı, belediyeler aracılığıyla gençlik merkezi, sosyal tesis gibi binalar için kullanıldığı çok net görülmekte.
Havalimanı projeleri ve köprü yatırımlarını saymıyorum. Çünkü bu tür projeler devlet kaynaklarıyla değil, yap-işlet-devret sistemiyle yapılmakta, üstüne yüklenici firmaya çeşitli garantiler de verilerek ilerisi için ülke borçlandırılmaktadır.
Elbette yapılan bu yatırımları küçümsemiyor, tüm bu kaynaklar gereksiz amaçlar için kullanılmıştır demiyorum. Savunma sanayi ile ilgili önemli yatırımlar yapılmıştır, sağlık sistemi geliştirilmiştir.
Ancak, bu kaynak daha faydalı yatırımlar için kullanılmış olmalı, üretime ve istihdama yönelik teşvikler için kullanılmalıydı. Ayrıca dikkat ederseniz hep üst yapı, hep görünen işler, vitrin işler. Peki ama bu ülkenin alt yapısına yeterli harcama yapılıyor mu? Deprem riski olan ülkemizde depremle ilgili yatırımlar yapılıyor mu? Maalesef hayır.
OVP’de hangi yıl ne kadar özelleştirme yapılacağı planlanmıştır. O halde bu gelirlerin hangi yatırımlara kullanılacağı da belirlenmeli, kamuyla paylaşılmalı, katma değer, istihdam, üretim yaratacak yatırımlara öncelik verilmelidir.
Bu gelirler, hem borçlu hem de gelişmekte olmaya çalışan ülkemiz için çok önemli bir gelir kaynağı olup bunun önemi bilinerek harcanmalıdır.
Yoksa yastık altındaki altınımız bir gün gelecek tükenecektir.
Hakkı Açıkbaş
Kurumsal Finans Danışmanı
18.11.2016